Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin grup toplantısında önemli açıklamalarda bulundu.
MHP Genel Başkanı Devlet BAHÇELİ’nin TBMM 27. Dönem 27. Grup Toplantısında yapmış olduğu konuşmada, Türkiye ne zaman atağa geçse, ne zaman bölgesel ve küresel meselelerde öne çıkıp sivrilse gecikmeksizin siyasi, diplomatik ve ekonomik operasyonlar birbiri ardına sökün etmektedir. Dedikten sonra konuşmasına şu şekilde devam etti. “Milletimizin refahından, devletimizin bekasından rahatsızlık duyan iç ve dış işgal cephesiyle yeminli Türkiye düşmanları diriliş ve yükseliş ruhunu baltalamak maksadıyla dört bir koldan harekete geçmektedir.
Aç gözlü faiz ve rant lobisine eşlik eden menfur döviz kuru spekülasyonları, bunun yanında uluslararası derecelendirme kuruluşlarının ahlaksız ve tarafgir tutumları artık sabır ve tahammül sınırlarını çoktan aşmıştır. Ekonomik güvenliğimiz, ekonomik istikrarımız, ekonomik geleceğimiz maalesef yayılım ateşine tutulmuştur. Buna rağmen ekonomideki konjoktürel sarsıntıların atlatılması, döviz fiyatındaki suni yükselişin frenlenmesi, enflasyondaki tırmanışın engellenmesi amacıyla hükümet tedbir üstüne tedbir almaktadır. Konu ekonomik beka konusudur. Milliyetçi Hareket Partisi devletimizin ve hükümetimizin alacağı her kararın yanındadır, destekçisidir. Çünkü Türkiye hepimizindir.
Mevziimiz aynıdır, cephemiz aynıdır, sinemiz aynıdır, bakışımız aynıdır, bir elin nesi varsa Cumhur İttifakı’nın iradesi vardır ve aleyhe çalışan şer odaklarının alayını birden karşılamaya çok şükür kudretimiz yetecektir. Sürdürdüğümüz mücadele muhasır ve müreffeh bir geleceğin inşa çabasıdır. Bu yoldan dönmeyeceğiz, geri adım atmayacağız, aciz düşmeyeceğiz, Türkiye sevdamızdan bihakkın ödün vermeyeceğiz. Özellikle kur ve enflasyonda ekonomik gerçeklerle ters düşen artışların bir süre sonra normalleşeceğine, hazmedilebilir ve makul seviyelerde istikrar kazanacağına inanıyoruz.
Ancak vatandaşlarımızın kesesine dokunan, mutfağına adeta dinamit koyan, geçim şartlarını ağırlaştıran ve şikayetlerinin yaygınlaşmasına neden olan fiyat artışlarının önünü arkasını dikkatle incelemek durumundayız.
Ülkemizin Rusya-Ukrayna krizine yönelik takdir toplayan dengeli duruşunun, İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğine sağlam ve tutarlı karşı pozisyonunun, terörle mücadeledeki göz kamaştıran seviyesinin, ekonomi üzerinden açılan kara deliğin genişletilerek tesirsiz hale getirilmesi planlanmaktadır.
Kiralardaki denetimsiz ve dengesiz yükselişlere sessiz kalamayız.
Kiracılarla ev sahipleri arasındaki ihtilafın yoğunlaşmasına hizmet eden, vatandaşlarımızı mağdur hale getiren, ayrıca bakkalda, pazarda, zincir marketlerde soğandan patatese, peynirden yumurtaya, etten süte, bakliyattan diğer gıda ürünlerine varıncaya kadar fiyat etiketlerinin kabarmasına yol açan kim ya da kimler varsa maşeri vicdan karşısında suçludur, sahnelenen kirli oyunun bir parçasıdır. Kiralardaki denetimsiz ve dengesiz yükselişlere sessiz kalamayız. Konut fiyatlarındaki anormal yükselişleri atıl vaziyette seyredemeyiz. Vatandaşlarımızın memnuniyetsizliği bizim de memnuniyetsizliğimizdir. Fakat Türkiye’ye karşı tertip ve temin edilmiş alçak kampanyayı da görmek lazımdır. Kira artışlarıyla konut fiyatlarındaki vahim artışları sınırlandırmak, dar ve orta gelirli vatandaşlarımızı düşünmek, taleplerine kulak vermek mecburiyetindeyiz. Haksız kazanç peşine düşen, doymayan kursaklarıyla insanımızın sofrasına ve tenceresine göz koyan fırsatçıların elbette yakasından tutmalıyız, bedelini de ödetmeliyiz.
CHP’nin ve başındaki zatın konuşmaya esasen yüzü bile yoktur
CHP’nin, İP’in, zillet ittifakının diğer ortaklarının felaket korosunda buluşmaları beyhudedir, Türk milleti bu sahte demokratlara, safralaşmış demagoglara aldanmayacak, aldırmayacaktır. Mazisinde karneyle ekmek verilen hüzün dolu yılların olduğu CHP’nin ve başındaki zatın konuşmaya esasen yüzü bile yoktur. Ekonomik kanaldan yürütülen sistemli ve şiddetli baskılara ant olsun sonuna kadar direneceğiz, milletimizin ve devletimizin yanında sapasağlam yerimizi alacağız. Ruhu bedeninden başıboş gezenlerin bize anlatacak hiçbir şeyi yoktur. Tasarlanmış kahramanlıklara karnımız toktur. Proje siyasetçilere mesafemiz kapanmayacak derecede çoktur. Milli Mücadele’nin en zorlu zamanlarında, biriktirilmiş kefen paralarını devletine bağışlayan vatanperver yüreklerin mirasçılarıyız. Milli güvenliğimiz neyse ekonomik güvenliğimiz odur.
Kılıçdaroğlu mahcup olacağı hevese şimdiden kapılmasın, diğer zillet yedekleri boşuna heyecan yapmasın, Türkiye’miz manda ve himayecilere, emperyalizme kul köle olanlara, Sorosçu Kavala’yla terörist Demirtaş’ın hayasız hayranlarına teslim olmayacak, teslim edilmeyecek, emanet yere düşürülmeyecektir.
Sabırla, sebatla, salabetle, metanetle, dayanışmayla, bir ve beraberce zorlukları aşacağız; sanal korkulukları devirip kavga ve kutuplaşmadan beslenen, yalan ve iftiradan nemalanan firavunları ve yezidin izinden yürüyenleri Allah’ın izniyle mağlup edeceğiz.
“Abdülhamid’i Ermeni çetecileri sevmez, Siyonizmin müellifleri sevmez, sömürgeciler sevmez, casuslar sevmez, Türk ve İslam düşmanları hiç sevmez. “
Son günlerde Osmanlı İmparatorluğu’nun 34’üncü padişahı olan Sultan 2’inci Abdülhamid Han’la ilgili tartışmalar yine alevlenmiştir.
33 yıllık hükümdarlık döneminde yedi düvelle mücadele eden; aklıyla, ahlakıyla, imanıyla, zekâsıyla, sezgisiyle, siyasi maharetiyle İmparatorluğumuzu ayakta tutan hünkârımızı istibdatla bir ananlar tarih cahili olmaları bir yana, milli tarihimize yabancıların gözüyle bakan sefillerdir.
Abdülhamid’i kimler sevmiyorsa, tedavi edilmemiş kuyruk acısını hala kimler çekiyorsa, onlara dikkat edeceğiz, çünkü onlar Batı’nın içimize yuvalanmış etki ajanlarıdır, üstelik 1900’lü yılların başında sahnelenen kahpe oyunların günümüzdeki mültezimleridir.
“Bütün hayatın boyunca vasati bin kişi tanıyacaksın. Bunun beş yüzü seni sevecek, diğer beş yüzü sevmeyecek. Herkes seni seviyorsa sen iki yüzlüsün. Seni hiç kimse sevmiyorsa bu durumda sen kötüsün. Fakat yarısı sevip yarısı da sevmiyorsa sen mükemmel bir insansın, evliyadan birisin.” diyen ve taşı gediğine yerleştiren Merhum Hocamız Prof.Dr. Süheyl Ünver haksız mıdır? Hatalı mıdır?
Abdülhamid’i Ermeni çetecileri sevmez, Siyonizmin müellifleri sevmez, sömürgeciler sevmez, casuslar sevmez, Türk ve İslam düşmanları hiç sevmez. Hamd olsun onu sevenler ona yetecek, Müslüman Türk milleti her daim aziz hatırasını sevgiyle, hürmetle ve rahmetle hatırlayacaktır.
Biz ecdadımıza dil uzattırmayız, tarihimize laf ettirmeyiz, zillete düşenlere geçmişimizi yargılatmayız, devşirmelere akıllarını başlarına devşirmelerini de hassaten tavsiye ve tebliğ ederiz. Hele hele, Gazi Mustafa Kemal Atatürk ile Sultan 2’inci Abdülhamid’i cepheleştiren, sudan sebeplerle karşı karşıya getiren kanı bozukları asla affetmeyiz.
Osmanlı İmparatorluğu bizimdir, Türkiye Cumhuriyeti bizimdir, Atatürk bizimdir, Abdülhamid Han da bizimdir.
Atatürk Ankara ise Abdülhamid Han İstanbul’dur. Atatürk Dolmabahçe ise Abdülhamid Han Yıldız’dır. Atatürk ay yıldızlı al bayrak Abdülhamid Han da üç hilaldir.
İkisini birbirinden ayırmak ne mümkün, Türk milletinin iki büyük değeri, hayır duayla anılacak iki kutlu ismidir. Dedelerimize hakaret edenler zillettedir. Milli ve manevi değerlerimize dil uzatanlar ziyandadır ve istikametleri mefluçtur. Şunu da temiz bir vicdanla ifade ve iddia ederiz ki, Atatürk’ü seven Abdülhamid’i de sever, birisini diğerine tercih eden, birisini diğerinden üstün tutan bataktadır, sakat ve savruk bir mantığın esareti altındadır. Bu vesileyle başta 2’inci Abdülhamid ve Aziz Atatürk olmak üzere, muhterem büyüklerimizi, büyük ceddimizi rahmetle, minnetle, hürmetle anıyor, Rabbim her birisinden razı olsun diyorum.
“ İkinci Kandil Dağı İsveç’tedir”
Türkiye’nin İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya üyeliği hususundaki isabetli çekinceleri, düştüğü makul şerhleri, gündeme getirdiği haklı itirazları henüz muhatapları tarafından dikkate alınmamıştır. İsveç ve Finlandiya’nın bölücü terör örgütüyle yakın ve dostane irtibatları saklanamaz düzeydedir. Asıl gündem Türkiye’nin endişesini görüşmek değil, kalıcı olarak gidermek ve telafi etmektir. İsveç, PKK’nın önde gelen silah tedarikçileri arasındadır. PKK’lı teröristler İsveç menşeli silahları Türkiye’ye doğrultmuşlar, tetiğe defalarca basmışlardır. Dökülen şehit kanlarında İsveç ve Finlandiya’nın parmak izini nasıl yok sayacağız? Üstelik ıslah olmamış, pişmanlık emaresi göstermemiş, hala sokaklarında teröristleri gezdiren bu devletlere nasıl anlayış göstereceğiz? Bizim değerlendirmemiz şudur: Bilhassa İsveç, bölücü terörün Kuzey Avrupa’daki kundağı, kuluçkası ve kumanda odasıdır. İkinci Kandil Dağı İsveç’tedir.
İsveç ve Finlandiya’nın Türkiye’ye karşı yaptırım uyguladığı biliniyorken, bu iki devletle NATO’nun güvenlik şemsiyesi altında eşit sorumluluklarla yer almamız nasıl ve hangi hakla beklenmektedir? Uzaktan bakılınca eline vurulup ekmeğinin alınacağı bir ülke olduğumuz mu zannedilmektedir?
Türkiye’ye silah ambargosu uygulayan, terörizme çanak tutan sabıkalı ülkelerle bir ve beraber olmamız akıl harcı mıdır? İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğine engel çıkarınca Türkiye’nin risk primi son 14 yılın rekorunu kırmıştır. Yurt dışına satılan hazine bonosu ve devlet tahvillerinin geri ödenmesine karşı belirlenen sigorta bedeli olan risk priminin silah olarak kullanılması dost ve müttefikliğin neresine, hangi kitabına sığmaktadır? Türkiye’nin susması, sinmesi ve sessiz kalması mı amaçlanmaktadır? Siyasi ve diplomatik vasıtalarla sonuç alamayanlar bu defa da ekonomi kartını masaya mı sürmektedir? Bu edepsizliği, bu hasmane tavrı görmezden mi gelelim? Olağan mı karşılayalım? Buyurun, emriniz neyse onu yapalım mı diyelim? Türkiye bağımlı ve tutsak bir ülke değildir. Türkiye sömürgeleşmiş bir ülke olamayacaktır.
Biz kendi kararımızı, kendi duruşumuzu milletimizin ve devletimizin hak ve çıkarlarına göre tayin ve tespit edecek kadar cesuruz ve kararlıyız. FETÖ’cülere muhalif grup diyenler, PKK/YPG’li teröristleri aktivist diye tanımlayanlar Türkiye’yle müttefikliği nasıl hak edecek? Türk milletinin terazisi bu melanet ağırlığı nasıl çekecek? Hiç kimse Türkiye’yi tehdit etmeye yeltenmesin.
Mevcut şartlarda, NATO içinde PKK/YPG terör örgütünün arkasında duran, askeri, siyasi ve finansal bazda destek veren ülkelerin varlığı hepimizin malumudur. Gerek İsveç, gerekse de Finlandiya bu desteği aleni şekilde, hiçbir utanma emaresi göstermeden vermektedir. Teröristlerin Türkiye’ye iade talepleri her seferinde reddedilmektedir. PKK’lılar, FETÖ’cüler ellerini kolları sallayarak bu ülkelerde cirit atmaktadır. Bu gelişmeleri dikkate aldığımızda İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya üyelikleri terörizme evet demek, Türkiye düşmanlarına olur vermek anlamına gelecektir. Türkiye tamam demeden, vize vermeden, rızası alınmadan bu iki ülkenin hukuken NATO üyesi olması imkansızdır. Türkiye’nin baskı ve dayatma altına alınıp sürecin oldubittiye getirilmesiyle İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya dahil edilmesi karşısında Ankara kriterleri anında işleme koyulmalıdır.
Türkiye seçeneksiz değildir. Türkiye çaresiz değildir.
Asya ve Ortadoğu Güvenlik Örgütü
Eğer şartlar içinden çıkılmaz hale bürünürse NATO’dan ayrılmak bile alternatif bir tercih olarak gündeme alınmalıdır. NATO’yla var olmadık, NATO’suz da yok olmayız. Türkiye’nin itirazları ciddiye alınmıyorsa NATO’daki varlığı da ciddiye alınmıyor ve saygı görmüyor demektir. Alsınlar İsveç’i, alsınlar Finlandiya’yı tepe tepe kullansınlar, Rusya’ya karşı yeni bir siper açsınlar. İhtiyaç hasıl olursa, gelişmeler başka bir seçenek bırakmazsa, Türkiye’nin, Türk dünyasının ve 57 İslam ülkesinin da içine katılacağı yeni bir güvenlik teşkilatının kurulması mümkündür, belki de en doğrusu budur.
Mesela, “Asya ve Ortadoğu Güvenlik Örgütü” ismiyle kurulacak güvenlik teşkilatı aynı zamanda NATO’nun dünya genelinde dengelenmesini de sağlayacaktır. Kim nereye doğru genişliyorsa genişlesin, NATO kimi üye yapıyorsa yapsın, buna karşılık Türk ve İslam ruhunun ayağa kalkıp genişlemesi küresel dengeleri kökten değiştirecek, bölgesel hesapları muhataplarının kursağında bırakacaktır. Geldiğimiz bu aşamada Milliyetçi Hareket Partisi’nin değerlendirmesi ve önerisi ana hatlarıyla budur.
Yorum Yazın